Beş gün sonra yapılacak olan 24. Dönem Milletvekili Genel Seçimi'nde TBMM'de
Kırşehir'i temsil edecek iki vekilin AKP, CHP ve MHP'nin arasında kıyasıya
geçecek bir yarışla belirleneceği iyice netleşti...
Gerçi seçmen
kararsızlığın yanında tercihte zorlanırken, vekil adayları da Kırşehir'in
kalkınmasına ve gelişmesine yönelik projelerin yerine şahsi vaatlerle boy
gösteriyor...
Kırşehir'de hal böyleyken ülkede farklı mı sanki... Dünyanın hiçbir
ülkesinde olmayan bir sistemle vatandaşın önüne konan liste ile halkın
temsilcisinin seçildiği ülkemizde dayatmalarla halkın kendi temsilcisini
seçmesinin adı demokrasi sözüm ona da, siyasi parti olmanın da sanırız
demokratik yaşamda çok özel bir yeri var hani...
Hele de çok partili siyasal yaşamda, siyasal partiler toplumun tüm
kesimlerini farklı boyutlarda da olsa temsil ederler. Kimisi üst, kimisi alt,
kimisi orta sınıfa yaslanır. Kimileri farklı sosyal sınıfların sentezini
yapar...
Farklı siyasal partilerde amaç, farklı kesimlerin seslerinin daha üst
katlara duyurulması ve temsilidir. Siyasal parti örgütlerinin görevi de yerel
olarak yaşanan sorunları irdelemek, yol göstermek ve çözüm üretmektir. Ama gelir
görün ki, seçimlerden seçime görücüye çıkarlar. Bu yarış hizmet yarışı olsaydı
böyle olmazdı sanırız...
Gerçi artık siyaset sahnesinden çekildi, ama Çiller Başbakan'dı...
Amerika'daki mal varlığı yazılmıştı. Cevabı bir o kadar ilginçti: "Çoluğumun,
çocuğumun istikbalini düşünmeyecek miyim?" Başbakan Erdoğan da, Çiller'den geri
kalmamıştı. Başbakan da mal varlığını oğlunun sünnet düğününde takılan takılarla
açıklamamış mıydı?
Aslında günümüzde de bu cümleler bile bir siyasetçinin ruh halini
anlamaya yeter. Hem de önümüze dayatmalarla konan halkın vekillerini yerine göre
para ile sattığımız oylarla seçtiğimizi düşünürsek!
Vesselam bu yarışa,
"Bizim oğlan vekil oldu kendini kurtardı" yarışı desek yanlış mı
olur?..